EDYAK (Eskişehir Doğa Sporları ve Yürüyüş Aktivite Kulübü) olarak yolculuğumuzun bu haftaki durağı Eskişehir’in Seyitgazi ilçesine bağlı Sandıközü-İkizoluk arasında Frigya içinde kalan Zahran Vadisi’nin Göcenoluk Köyüne kadar olan 11 km’lik kesimi oldu.
Yürüyüşe başladığımız Türkmen Dağı eteklerinde kurulu olan Sandıközü köyünün kuruluşu 1870’li yıllara kadar uzanmaktadır. Köyün yaşlılarının rivayetine göre mahallenin eski adı Sandalözü’dür. Çok eski dönemlerde buraların suyla kaplı olduğu ve sularında sandalların dolaştığı, bu nedenle Sandalözü adını aldığı; zamanla bu adın Sandıközü şeklinde değiştiği söylenmektedir.
Köyden ayrılmamız ile beraber Zahran Vadisi tüm egzotik görünümü, yeşilin her tonu ve doğal güzellikleri ile karşımızda yavaş yavaş belirmeye başlamaktadır. Sandıközü Köylülerinin “Buralarda eskiden sandallar yüzermiş” rivayetini aratmayacak şekilde karşımıza çıkan geniş ama an itibarı ile kuru dere yatakları içinden devam ederek girdiğimiz vadi içinin güzelliğini, size verdiği huzuru ve sakinliği ancak doğanın sessiz sesini duyarak tadabilirsiniz.
Dere yatağı boyunca uzanan Zahran Vadisinin çam ve meşe ile kaplı dar kısmından çıktığınızda sizi karşılayan Karanlık İnler, Sandıközü Köylüleri buraya Saklı Kent de demektedir, yaklaşana ve içine girene kadar doğal mağaralar kümesi gibi. Fakat bu mağaraların içinde bizim görebildiğimiz 7-8 kadar odası yaşam yerleri olarak düzenlenmiş, erzaklarını sakladıkları ambarlar halen sapasağlam olmasına rağmen buralar da maalesef definecilerden nasibini almış. Vadiye bakan ve en üst katta bulunan kısmın, kaybolmaya yüz tutmuş, tahrip edilmiş motif ve kabartmalarından tapınakları olduğu açıkça belli olmaktadır. Karanlık inlerin tam karşısında Berberini adı verilen bir mağara bulunmaktadır. Rivayete göre o dönemlerde burası berber odası olarak kullanılıyormuş.
Birçok güzelliğe ev sahipliği yapan Zahran Vadisi, buz gibi kaynak sularıyla da dikkat çekmektedir. Kaynağın başında bulunan çeşmelerden kana kana içilen buz gibi su hepimize bir nefes oldu ve yorgunluğumuzu unutturdu. Osmanlı zamanında inşa edilen ve 1960’lı yıllara kadar kullanılan su değirmenlerinin yapı, çark ve dibek taşlarından günümüze kadar kalanlarını bu kaynak noktalarının yakınında görebilirsiniz.
Yolculuğumuzun sonunda sert bir yokuştan çıkarak adının tavşan yavrusu anlamına gelen “göcen” sözcüğünden geldiğine inanılan Göcenoluk Köyü’ne ulaştık. Yüzlerde günün tatlı yorgunluğu, gözlerde mutluluğun parlayan ışıltıları ile araçlarımıza bindiğimizde geçirdiğimiz güzel bir günün an-ı-larını yaşarken şehrin ve günlük hayatın keşmekeşliğine doğru otobüsün tekerlekleri dönmeye başlamıştı…